Blog Detaisl

Geçmişten Gelen İzler: Travmanın Dilini ve Belleğini Anlamak

Hayatımızın bazı dönemleri vardır ki, o anlarda ne hissettiğimizi ya da yaşadıklarımızı tarif etmek neredeyse imkânsızdır. Bu dönemlerden biri, iki-üç yaş civarında beynimizin dil bölgesinin henüz gelişmediği zamandır. Diğeri ise, travmatik olaylar sırasında belleğimizin adeta donduğu, bilgiyi işleyemediğimiz dönemlerdir. Bu anılar, kelimelere dökülmek yerine bedensel hisler, görüntüler ve yoğun duygular olarak zihnimizde parçalı bir şekilde depolanır. Bessel van der Kolk’un ifade ettiği gibi, bu tür anılar belleğin dil yoluyla düzenlenemediği durumlardır. Ancak onları hikâyeleştirerek, yeniden değerlendirme ve iyileştirme fırsatı bulabiliriz.

Travmayı anlamak ve iyileştirmek için kullanılan “Çekirdek Dil ve Bellek Kurtarma” yaklaşımı, bilinçaltında yer alan dile getirilememiş deneyimleri açığa çıkarmayı hedefler. Bu deneyimler, genellikle açıklanamayan davranışlar, kronik rahatsızlıklar veya sürekli tekrarlayan mücadeleler şeklinde yüzeye çıkar. Çekirdek dil, travmanın kaynağına inen bir köprü gibidir; yoğun duygularla yüklü kelimeler, geçmişte yaşanmış travmaların izlerini taşır. Bu dili çözümlemek, geçmişte yaşanan acıların etkisini azaltır ve bizi bugüne daha özgür bir şekilde bağlar.

Her birimiz, anne babamızdan gelen yaşam gücüne sahibiz; bu, bir ana kablo gibi hayatımıza akar. Ancak bu akış, bazen bilinçaltındaki dört temel temayla kesintiye uğrayabilir: ebeveynle birleşme isteği,

ebeveyni reddetme,

anneyle bağın kopması ve

ailede başka bir bireyle özdeşleşme. Bu temalar, ilişkilerimizden davranışlarımıza, hatta kullandığımız kelimelere kadar hayatımızın birçok alanında kendini gösterebilir. Çekirdek dilin rehberliğinde, bu temaları keşfetmek ve çözmek mümkündür.

Çekirdek Dil Haritası, travmanın görünmez köklerini açığa çıkaran bir araçtır. Bu harita, dört temel adım üzerine inşa edilir: Çekirdek Şikâyet, Çekirdek Tanımlayıcılar, Çekirdek Cümle ve Çekirdek Travma. Bu adımları takip ederek, duygusal yaralarımızın kaynağına ulaşabilir, geçmişin ağırlığını bugünden özgürleştirebiliriz. Örneğin, sık kullandığımız bir ifade veya yoğun bir duygu, geçmişte yaşanmış ve dile dökülmemiş bir travmanın ipucu olabilir. Bu ifadeyi fark edip anlamlandırdığımızda, üzerimizdeki etkisi azalır ve kişi üzerindeki gücünü kaybeder.

Anneyle Bağın Derinliği ve Kopukluğun İyileştirilmesi

Hayatımızdaki en temel bağlardan biri, annemizle kurduğumuz ilişkidir. Ancak bu bağın da mükemmel olması beklenemez. Annemizle yaşadığımız küçük kopukluklar, büyüme fırsatları sunar. Önemli olan, bu kopuklukların ardından onarımın gerçekleşmesi ve bağın yeniden kurulmasıdır. Bu süreç, sağlıklı ve güvenli bir bağlanmanın temelini oluşturur. Ancak bazen bu kopukluklar derinleşir ve geçmişte yaşanan duygusal eksiklikler, hayatımızın ilerleyen dönemlerinde özellikle romantik ilişkilerimizde kendini gösterir. Partnerlerimizden, annemizin yerine getiremediği ihtiyaçlarımızı karşılamasını bekleriz. Bu da yanlış beklentilere ve hayal kırıklıklarına yol açar.

Annemizle yaşadığımız kopmalar, değerimizle ilgili değildir; bu kopukluklar bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu farkındalık, geçmişte yaşanan eksiklikleri kabullenmek ve iyileşme sürecine adım atmak için bir başlangıç noktasıdır. Kendimize şunları hatırlatabiliriz: “Geçmişte yaşadıklarım beni tanımlamaz; sevgiye ve güçlü ilişkilere layığım.” Bu tür cümleler, kendi duygusal ihtiyaçlarımızı fark etmemizi ve onlara şefkatle yaklaşmamızı sağlar.