Eğitim Anlayışımız

Çocuklarımızı nasıl yetiştirmek istiyoruz?

Yanıt, insanın ve çocuğun gelişim olgusunda yatmaktadır. Her çocuk, kendine özgü gelişim çizgisiyle ayrı bir kişiliktir.

İtalya’nın ilk kadın doktoru, pedagog ve antropoloji profesörü Maria Montessori (1870-1952) bu olguyu daha 20. yüzyılın başlarında fark etti ve her çocuğun bireyselliğine azami ölçüde uyan bir pedagoji geliştirdi: Çocuğun bireysel becerilerine ve ilgi alanlarına, bireysel öğrenme hızına ve karakter özelliklerine uygun bir pedagoji.

Çünkü O, ‘eğitimin ancak gelişime uygun olursa başarılı olacağı’ gerçeğini saptamıştı.

Tüm bu bağlamda, bir eğitimci olarak, eğitimcinin eğitimini koşulsuz önemsiyorum. Bu sebeple çalışmalarımın temelini eğitimcinin eğitiminin alması gerektiğini vurguluyorum.

Klinik Psikolog Dr. Thomas Gordon, bilimsel çalışmalarca çocukların öz disiplinini, kendine güvenini ve başkalarının ihtiyaçlarına duyarlı olma becerilerini geliştirdiğini kanıtlamış.

Bu da demokratik eğitim anlayışıyla mümkün. Demokratik yaklaşım sevgiyi, şefkati, anlayışı büyütür. Çocuk ve insanlar böyle ortamlarda çiçek açarlar. Kendi potansiyellerini tam olarak ortaya çıkarabilirler. Buna yürekten inanıyorum

Bir eğitimci olarak bu yolda;

Hem okulların, değişimin önderliğini yapma sorumluluğunu yerine getirecek desteği vermek, hem de çevrede meydana gelen değişime ayak uyduracak anlayışı benimseyen anne babalara destek vermeyi önemsiyorum. Dolayısıyla sürekli olarak kendimi de yenilemek vazgeçilmez ilkelerim arasındadır.

Bir eğitimci, ekip lideridir. Geminin kaptanıdır. İlim ve irfan sahibi olmak sevgi ve şefkat ister. Çocuklarımızın geleceğine dokunan tüm eller, sevgi, şefkat ve ilimle donanmalıdır.

Kişiye özel öğrenme metotları;

Her insanın parmak izi gibi özel ve özgün öğrenme metotları ve kendine özgü zekâ profili vardır.

Bu profil, tanımlanabilir ve geliştirilebilir. Kişinin bu kendine özel profiline uygun metotlarla eğitim vermek zorunludur. Böylece birey kendini ifade etme ortamı bulabilir. Her insan, aktif olarak kullandığı zekâları ile özel bir karışıma sahiptir. Yaşamda tüm aktiviteler bir tek zekâ bölümünü içermez. İnsan bu zekâ türlerinin birden fazlasına aktif olarak sahiptir. Yaşam boyu da devam eder. İşte tüm bu kendine özgü yanlarımızın geliştirilip verimli topraklarda meyve vermesi, anne-babaların ve eğitimcilerin, kişiye kulak vermesi ve alanlarında yetkin olmalarıyla mümkündür.

Sevgi ve ilimin birliği, iç dinginliği yakalamış bireyler yetiştirmemiz için yegâne temeldir.

Bu bağlamda;

– Bireysel farklılıklarımızla onay görme,

– Profilimize uygun eğitim görme,

– Sevilme, korunma, ait olma, güven,

Kişinin koşulsuz haklarıdır.

Öğrencilerimi ve kızımı yetiştirirken, sağlam bir vicdandan hareket ederek, -gerçekten duymayı-, anlamayı, kendilerini var etmeleri için ortam hazırlamayı, her an öğrenmeye açık, sevgi dolu ve şefkatli olmayı temel aldım. Güven ortamında, karşılıklı sevgi ortamının doğduğunu keyifle izledim.

Güven Ortamı;

Bitmeyecek bir gereksinimdir güven; işte her şeyin temelinde bu yatar. Güven, beklenmeyen davranışlarda bulunmayan, dengeli ve tehlike yaratmayacak bir insan olarak biçim bulur. Yanında, güven veren böyle bir insan bulan çocuk, korkudan ve panikten uzaktır, sevgi doludur ve kolay öğrenir. Yetişkinin, tutarlı, sevecen, yumuşak ve anlayışlı yaklaşımı çocuğa güven verir; böyle bir anne, yakınlar ve öğretmen, tehlikelerle dolu bir dünyayı çocuk için güvenli bir yere dönüştürür. Güvenme, ilişkiye her şeyini verebilmektir. Başkalarına tam olarak güvenmeden önce onların, güvenilir olup olmadığını sınarız. Güvenme öğrenilir. Karşımızdaki kişileri iyi şeylerin kaynağı olarak görme, onlara bağlanma ve gereksinim duyma demektir. Güvendiğimiz kişiler, ulaşmak istediğimizde yanımızdadırlar ve gereksinimlerimizi karşılarlar. Onlara güveniriz.

Sevgi;

Duygusal gelişme, yalnızca yetişkinin çocuğu sevmesiyle değil aynı zamanda çocuğun da sevmesiyle sağlanır. Anne, yakınları ve tabii öğretmen çocuğa sevecek birisi olarak kendisini verir. O, iyi bir -sevgi objesidir.. Duygusal, fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişim için sevilmeye olduğu kadar sevmeye de gereksinim duyarız. Sevgi içimizi doldurur, başkalarına ve yaşadığımız dünyaya bakışımızı renklendirir. Böylece yaşama umutla ve iyimserlikle bakarız. İnsanları sevmek temel bir gereksinimdir. Bunun için de sevilecek bir kişinin olması gerekir. Tüm bu duygular evrenseldir; klinik deneyimleriyle, araştırmalarla ve insanların yaşadıklarıyla belgelenmiştir. Eğer anne ya da annelik görevi yapan kişi, ona, güvende olduğunu hissettiriyor, bakıyor ve sevgiyi ve ait olma duygusunu yaşatıyorsa, o zaman çocuk sağlıklı gelişir.